TARİH: 15 Haziran 2014.
IŞİD, yüzde 70ini Avşar Türkmenlerinin oluşturduğu Türkçe konuşulan Telafere girdi. Öncesi… Ve sonrasında… “Telafer… Telafer” diyen birilerini duydunuz mu?

 

Dün Telafere sessiz kalanlar bugün “Kobane” diye neden feryat ediyor?

 

Oysa ki insan hakları söz konusu olduğunda esas olan “İNSAN” dır. Din, dil, milliyet, mezhep, bölge, cinsel ve siyasal tercihler, felsefi kanaatler değerlendirme dışıdır. 

 

Türk basınının büyük bir kısmı ve dünya kamuoyu, insan hakları çevreleri maalesef ki bu çatışmalarda söz konusu Türkmenler olunca politik ve siyasal tercih ve tutumlarıyla sınıfta kaldılar.

 

Ayn El Arap kasabası Birleşmiş Milletlere üye olan ve toprakları bu statüye tabi olan Suriye ismindeki bir devletin mülkiyeti altındadır. Başka ulusların toprak bütünlüğüne saygı göstermeden hukuk ve adaleti savunamayız!

 

Buradaki duyarlılık sadece sivil unsurların zarar görmemesi çerçevesinde anlaşılabilirdir.

 

149 akademik imzalı “KOBANİ” duyarlılığını yansıtan açıklama karşısında vicdan ve izana bu denli tecavüz edilmesine sessiz kalınmamalı. Bu tavır alış bir tercih değil bütün kamuoyu için ahlâkî bir ödevdir.

 

PKK ve İŞİD Uluslararası alanda terör örgütü olarak kabul edilmiş iki örgüttür. Süregiden çatışma iki terör örgütünün çatışmasıdır. Uluslararası hukuk açısından durum budur. Böyle bir çatışmada Türkiyenin bir terör örgütünden yana tavır koyması onun devlet olma vasfı itibarıyla tahayyül dahi edilemez…

 

Bildiriye bakar mısınız!

 

“Dayanışmamızı ifade ederken, bu bildirinin herhangi bir askeri saldırganlık veya işgal çağrısı olmadığının altını çiziyoruz. Buna Türk ordusunun olası askeri işgal planları da dahil. Biz Türk hükümetini halihazırda yürüyen ve umut vaat eden barış sürecinin geleceği için Kürt temsilciler ile iyi niyet çerçevesinde müzakere yürütmeye davet ediyoruz. Rojava'nın Kürt siyasi temsilcilerinin de defalarca açıkladıkları üzere, eğer kendileri meşru otorite olarak tanınır, kendilerine gerekli silahlar, insani yardım ve diğer destekler sağlanırsa, İŞİD tehdidini bertaraf edebilecek kabiliyete sahipler.”

 

Başka bir emriniz olur mu?

 

Vergilerimizden size ağır silahlar satın alacağız, Türk ordusu teröristleri koruyacak, hem de ona işgalci diye çemkireceksiniz, parmak sallayacaksınız.

 

“Hem de siyasi müzakerelere devam edilecek”.

 

Peki bunu bizlere, yani “asli kurucu iktidarın sahipleri Türk milletine” kim nasıl izah edecek.? Binlerce yıldır aynı coğrafyayı kaderi, kültürü inancı paylaştığımız, akrabalarımızın, emperyalizmin Ortadoğudaki oyunlarında heba olmasına gönlümüz razı değildir. Aramızdaki hukuku, insan hakları ve adalet temelli olarak tayin etmenin imkan ve şartları mevcuttur.

 

Lakin bilim insanları olarak hatırlatmak isteriz.

Mezopotamya ve Anadolunun 5000 yıllık tarihine ve iktidar yapısına, ilişkilerine ve çelişkilerine bakınız. Hükümranlık bölünemez, onunla oyun da olmaz. Türk milleti ise hiçbir kişi ve kurumu hükümranlığını devretmez..

 

İnsan hakları hukuku, çağdaş yurttaş hukuku dışındaki her çözüm afaki, hayalcidir, uygulanma imkanı yoktur. Coğrafyamıza kan ve gözyaşı getirir. Siyasal olarak iktidarlara bunu kabul ettirmeniz, onların siyasi emelleri ile sizin maslahatınızı tevhid edip bir çözüme ulaşmanız mümkün değildir.

 

Türklerin razı olmadığı, hakkaniyetli bir çözümü bütün dünya bir araya gelse uygulama imkânı yoktur.

 

Bunca düşmanca ve barbarca saldırıya rağmen “İşid palayı sallayınca” kaçacak, sığınacak yer her şeye rağmen yine de, sabah akşam küfredip, milletvekilleriniz öncülüğünde taşladığınız “Te Ce” oluyorsa bu hukuku sıcak tutmak icap eder. Oysa ki katliamdan kaçan Türkmenler Erbile Özerk Kürt yönetiminin güvenli alanına sığamadı!. Unutmayınız...

 

Böylesi pervasız ve temelsiz “sivil halkı” odağına almayan , terör örgütlerini açıkça himaye eden bir çağrının akademi tarafından sahiplenilmesini kınıyoruz...